Söyleşi

DÜŞÜNCENİN OKULLAŞMASI ÇALIŞTAYI (2018-ANKARA)

(CEVAPLAR)*

* Düşüncenin Okullaşması Çalıştayı (2018)’nda yapılan konuşmaların tam metni birkaç hafta önce sitemizde yayınlanmıştı. Şimdi de bu konuşmalarda dile getirilen görüş, eleştiri veya önerilere ilişkin kanaatlerimizi içeren metni yayınlıyoruz. Burada şöyle bir üslup benimsenmiştir: önce her bir konuşmanın ana tezi tek bir cümlede özetlenmeye çalışılmış, ardından da katılımcının bu tez bağlamında ortaya koyduğu görüş, öneri yahut eleştirilere cevap vermeye gayret edilmiştir. Önceki katılımcıların dillendirdiğine benzer eleştirilerde bulunan sonraki katılımcıların görüş ve eleştirilerine ise, tekrara düşmemek için cevap verilmemiştir. Cevaplara yönelik olarak gerek katılımcılardan gerekse okurlardan yeni eleştiriler gelirse, onlara dair de yeni bir tartışma başlatılabilir.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

MURAT KİRİŞÇİ:

"Bugün artık yırtıcı kapitalizm dönemini değil, yıkıcı kapitalizm dönemini yaşıyoruz."

KÜRŞAD ATALAR: Halihazırda tarihsel dönemlerden hangisini yaşadığımız konusunda oldukça farklı görüşler olduğu malumdur. Bunlardan birisi de Murat kardeşimin dile getirdiği görüştür. Üretim araçlarının ve üretim tarzının değişimini baz alan yaklaşıma göre, sanayi devriminin ardından gelen bilgi teknolojileriyle birlikte kapitalizmin sonlandığı da iddia edilebiliyor, bunun karşısında kapitalizmin kendini yeniden üretip daha güçlü bir biçimde varlığını sürdürdüğü de ileri sürülebiliyor. Epistemoloji temelinde bir değerlendirme yapıldığında ise görececiliğin hakim olduğu yeni bir döneme girildiğini savlayanlar olduğu gibi, modern dönemin hala devam ettiğini savunanlar da çıkabiliyor. Kimileri de postmodern dönemin bittiğini ve post-truth dönemine geçildiğini savlıyor. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarının uzmanları ise, meseleye daha başka bir açıdan bakarak bir yandan "tarihin sonu"nun geldiğini, öte yandan "kültür çatışmaları"nın yaşanacağı yeni bir döneme girildiğini iddia edebiliyorlar. Murat kardeşim de meseleyi kendi zaviyesinden değerlendirerek, yapay zeka teknolojisinin damgasını vurduğu aşırı teknolojik bir çağa girdiğimizi savunuyor. Buna göre, artık eski düşünme tarzlarıyla hareket edilemez, çünkü dünya felsefe yerine artık teknolojiyi istiyor. Eski tarz bilim bile makbul görülmüyor. Müslümanlar ise bu çağı anlamakta oldukça yetersizler. Çünkü yeni gelişmeleri bilmiyorlar. Hayat çok hızlı değişiyor ve Müslümanlar bunlardan haberdar değiller. Kısacası bu teze göre Müslümanlar tarih içerisinde kaldılar ve güne dönmeyi de pek istemiyorlar.

Murat kardeşimin dile getirdiği ve giderek daha yoğun bir şekilde tartışılan bu konuya ilişkin olarak bendeniz özetle şöyle düşünüyorum: geleceğe (bir anlamda gayba) dair konuşurken ihtiyatlı olunmalıdır. Çünkü hayat, bazı yönlerden ölçümlenebilir bir şeydir ama bütün faktörleri kontrol etmek imkansızdır. Tarihsel tecrübe de zaten bunu kanıtlamaktadır. Yakın zamanda Marksizm’in başına gelenler hepimizin malumudur. Bilimsel olduğu iddia edilen Marksist tarih okuması yanlışlanmış; öngörünün aksine kapitalizmin değil komünizm tarih sahnesindeki yerini almıştır! Bu bağlamda akla tabiatıyla George Orwell, Jules Verne’in vb yazarların eserlerindeki öngörüler gelmektedir. "Kurgusal" denilebilecek bu tür eserlerde yer alan bazı öngörülerin gerçekleşmesi mümkündür; çünkü herkes bir takım "belirti"lerden yola çıkarak tahmin yapabilir. Bunların bazıları doğru çıkabileceği gibi, bazıları da yanlış çıkabilir. Hatta Kur’an’ın ifadesine göre, bu tür tahminlerin çoğundan sakınmak gerekir, çünkü kesin bir bilgiye dayanmamaktadır! Fakat ilim böyle değildir. Bir yerde ilim varsa, orada kuşkusuz hakikat var demektir. İyi bilinmektedir ki, Orwell ve Verne gibi yazarlar da kurgusal eserlerini kesin bilgiye dayalı olarak yazmamışlardır. Daha yakın dönemde Michio Kaku ve Marc Goodman gibi fütürologların yahut da Yuval Noah Harari ve Byung-Chul Han yazarların çizdikleri gelecek tablosuna ilişkin de aynı değerlendirmede bulunmak mümkündür. Bu tür yazarlara göre dataizmin hakim olduğu yeni çağda, insan ve robot karışımı sibernetik organizmalar "insan"ın yerini alacak ve Stephen Hawking’in dediği gibi, "insanlık başka bir gezegende yaşam arayışına girmek zorunda kalacaktır!" Bu tür öngörülerin dayandığı malumat temelinin Jules Verne’in çağındaki malumat temelinden daha güçlü olduğu belki söylenebilir ama yine de bir "kesinlik"ten bahsedilemez. Bu konuda zannımca "insan"a güvenmek gerekir. Çünkü şimdiye kadar üretmiş olduğu hiçbir alet onun üzerinde tahakküm kuramamıştır. İnsanın ürettiği makine vardır, ama makinanın ürettiği insan yoktur. Yapay zekanın yol açabileceği olumsuzluklar artabilir, hatta bunlar tehlikeli boyutlara da ulaşabilir. Ama bu, robotların vs. insan ırkı üzerinde kesin olarak tahakküm kuracağı yönündeki zannı ilim düzeyine taşımaya yetmez. Dolayısıyla, "insan"ı tanıyorsak, iddia edildiği gibi bir distopyanın geleceğimizi belirleyeceğini (kesin olarak) söylemek mümkün değildir.

Üstelik şu da var: insan sadece zeka sahibi bir varlık değildir. Evet, akıl insan oluşun en önemli unsuru olarak kabul edilebilir. Fakat bunun yanında insanın bir de "ruh"u var. Bu, hayvandaki "can"dan farklıdır. Çünkü hayvanın "ahlak"ı olmaz, ama insan "ahlaklı" bir varlıktır. Tek başına zeka, ahlaklı olmak için yeterli değildir. Bu yüzden bir robotun (yahut yapay zekanın) insandan daha "akıllı" olması mümkündür, ama ahlaklı olması imkan dahilinde değildir. Peki, yapay zeka, en ileri formunda, ahlakı da aşarak bir şeyler yapabilir mi? Örneğin, iddia edildiği gibi, insan beynine hükmeden programlar icat edilirse, insanı, iradesi dışında yönlendirmek mümkün olabilir mi? Bendeniz bunun olabileceğini sanmıyorum. Her şeyden önce şundan dolayı olamaz: bizim inancımıza göre, irade sahibi insan sorumludur. O yüzden Hesap Günü’nde hayvanlardan (veya çocuklardan, delilerden) hesap sorulmayacaktır. Eğer insan, herhangi bir vasıta aracığıyla (bu uyuşturucu da olabilir, herhangi bir bilgisayar programı vs da olabilir) iradesiz bir varlık konumuna düşürülebiliyorsa, orada artık sorumluluktan söz edilemez. Şayet iddia edildiği gibi, yapay zeka, gelişiminin son evresinde "bilinç" sahibi olup irade üzerinde tahakküm kurabilecek bir güce ulaşırsa, işte o zaman gerçek manada "tarihin sonu" gelmiş demektir. Bu, olabilir mi? Kıyametin kopacağına inanan insanlar olarak, elbette böyle bir şeyin de kesin olarak olmayacağını söyleyemeyiz. Belki Kur’an’da Kıyamet’e yakın çıkacağı söylenen "dabbe" böyle bir varlıktır. Bilemiyoruz. Bilgimiz ölçüsünde konuştuğumuzda, kesin olarak söyleyebileceğimiz şey şudur: insanın iradesi elinden alınırsa, tarih sonlanır. Buna dair elimizde henüz kesin kanıtlar olmadığı için, çalıştay bağlamında Murat kardeşimin dile getirdiği görüşe katılamadığımı ifade etmem gerekiyor. Ben bu gibi konularda biraz "ümitvar" bir yaklaşımdan yanayım. Böylesi bir tutumun (eylemlerimize olumlu yansımaları olacağı gerekçesiyle de) daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında, Murat kardeşimizin: "bugün Müslümanların en büyük sorunu, bilgi-yoğun yazıları okumamak, bunlardan haberdar olmamaktır" şeklindeki tespitine ise katılıyorum. Bizim kesimde malumat edinmeyle ilgili genel olarak şöyle bir yanlış yaklaşım var: bir konuyu eğer "doğrudan" dinle ilgili görmüyorsak, ona hemen "faydasız ilim" yaftasını yapıştırıyoruz. Oysa bir konunun neyle ilgili olduğu konusundaki tespit dahi çoğu kez ilmi derinlik isteyen bir şeydir. Örneğin birçoklarına göre, Aristoteles’in kitaplarında yazılanlar "faydasız ilim" kategorisine girer, ama Gazali öyle düşünmez ve bunları okuyup "yazarından daha iyi anladıktan sonra kritize etmek" onun için dini bir görevdir. Çünkü bu kitapların içerisinde insanların imanını çelebilecek unsurlar olabilir! Bu bağlamda çağdaş dönemde modernite/postmoderniteyi "iyi bilmeyi" de faydasız ilim olarak gören yığınla insan var. Ama örneğin bir Şeriati hiç öyle düşünmüyor! Ona göre de bu alanda bilgi sahibi olmak imanın gereğidir! Hakeza Çağdaş Müslüman Düşünce içerisinde İslamcı olarak nitelendirilebilecek bütün alimler ve mütefekkirler de benzer kanaatlere sahiptir (Örneğin, Mevdudi İslam’da İhya Hareketleri adlı kitabın sonunda bu konuyla ilgili net sözler sarf etmektedir.) Zira hakim paradigmaya söyleyecek sözü olmayanın yapacağı tebliğe kimse kulak kabartmaz. İlmi müsabakayı kazanamayan, siyasal alanda da başarısız olur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. O yüzden, kimilerinin bugün "faydasız ilim" olarak gördüğü modernite bilgisi "gerçek alim" olmanın şartlarından biri olarak görülmelidir. Bu kural, modernite fikren ispatlı biçimde mağlup edilene kadar geçerli olacaktır. Çünkü imana yönelik bir meydan okuma varsa, alim olduğunu iddia eden kişiler buna cevap vermek zorundadır. Bu cevabın "yüzeysel" olması o alimi sorumluluktan kurtarmaz. Gazali o yüzden Yunan Düşüncesi’ni derinlemesine okumuş, anlamış ve eleştirmiştir. Şeriati o yüzden moderniteyi derinlemesine okumuş, anlamış ve eleştirmiştir. Bizler de o yüzden, postmoderniteyi, post-truth’u vs. derinlemesine okuyup anlamalı ve eleştirmeliyiz. Ve bu işi layıkıyla yapmalıyız. Bunun için "tam tanıma" şarttır. Tam tanıma için ise, öncelikle, çok okumak, çok malumatlı olmak gerekir.

Murat kardeşimiz diyor ki: "hayat çok hızlı değişiyor; çocuklarımızı o yüzden kaybediyoruz." Bu konuda kendisine kısmen katılıyorum. Nedeni de şu: hayatın hızına yetişemediğimiz için bazı gençlerimizi kaybettiğimiz doğrudur, ama bence gençleri kaybedişimizin asıl nedeni bu değildir. Zannımca, bizler onlara gönül rahatlığıyla benimseyebilecekleri, göğüslerini gere gere, yüksek sesle savunabilecekleri, yani "ideolojik cazibesi" olan düşünsel bir miras bırakamadığımız için gençlerimizi kaybediyoruz. Çünkü örneğin, özünde batıl bir ideoloji olan sosyalizm, bir dönem Müslüman Dünyası’nda bile, gençlerin göğüslerini gere gere savundukları bir ideoloji olarak boy gösterebildi. Aynı şeyi Hakk’ı temsil eden İslam (bu dünyada veya Batı’da) niçin yapamasın? Düşüncenin okullaşması tezi, işte böyle bir şeyi hedefliyor. Tabii ki ideolojik cazibe sahibi olmak kolay iş değildir. Çok emek gerekir. Üstelik bunu küresel çapta yapmak istiyorsanız, herkesten daha fazla çalışmanız lazımdır. Bence Müslüman Dünyası’nın önünde böyle bir şans var. İdeoloji sahası halihazırda boş duruyor. Müslüman Dünyası dışında bu sahaya ilişkin iddiası olan başka bir dünya da kalmamıştır. O yüzden bendeniz gelecekten ümitvarım; bu sahada "iyi oynayan" bir takım olmamız durumunda "dünyayı değiştirme" şansını yakalayabiliriz.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

©2023 - Düşüncenin Okullaşması. Tüm Hakları Saklıdır.