Analiz

İRAN İZLENİMLERİ

Kürşad Atalar

BÖLÜM I

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16

↩ [3] İhsan Şeriati'nin 1. Ali Şeriati ve Sosyal Bilimlerin Geleceği Sempozyumu'nda Yaptığı Konuşma

Şeriati ve Beşeri Bilimler ile Sosyal Bilimlerin Geleceği

İhsan Şeriati

(İhsan Şeriati'nin İngilizce sunumunun tercümesidir.)

Müstesna profesörler ve araştırmacıları, hususen uzaklardan gelen muhterem misafirleri ve son olarak da tüm engellemelere rağmen bu sempozyuma finansal destek sağlama cesaretini gösteren organizatörleri bugün burada bulundukları ve katılım sağladıkları için selamlıyorum.

İran'ın milli/dini kültürünü ve İslam'ı bilimsel ve gerçekçi bir şekilde anlamak için yeni beşeri bilimlerden (özellikle de tarih ve sosyolojiden) yararlanma noktasında Şeriati'nin oynadığı rol gerçekten sarsıcıydı ve bu çaba, bugün de devam etmektedir ve günceldir.

Bu izyolunun Cemaleddin Afgani tarafından kurulmasının (ve Muhammed İkbal tarafından felsefi derinlik kazandırılmasının) ardından, Şeriati'nin göstermiş olduğu çabanın iki büyük etkisi oldu. Bu çaba iledir ki, “çağdaş beşeri bilimlerin de yardımıyla, İslam Dünyası'nda dini düşüncenin ‘yeniden inşa'sının gerekli olduğu düşüncesi büyük oranda kabul gördü ve “ideolojiler ve devrimler” çağının güçlerine karşı (anti-emperyalist, anti-despotik ve anti-kapitalist mahiyetli) kültürel ve ideolojik bir direnişin zemini doğdu. Yine bu çaba sayesinde, genç nesiller, yerli/kadim kültüre dayalı yeni bir düşünme şeklinin mümkün olduğuna dair bir ümit ve bilince sahip oldu. Onun hem destekçileri hem de eleştirmenlerinin de kabul ettiği üzere, Şeriati'nin söyleminin geniş çevrelerde etkili olması, onun başarısına ve coşkulu bir kabul gördüğüne tanıklık etmektedir.

Ancak, Şeriati'nin zamanından bugüne gelinceye değin, bizler bir paradigma (yani beşeri bilimlerde ‘episteme') değişimine şahit olduk. Önce (vakıaların ‘nedenler'ini açıklamayı amaçlayan) pozitivist ve bilimci modelin dönüşümüne, ardından da (vakıaların ‘mana'sını anlamaya çalışan) hermenötik anlayış ve fenomenolojik yöntemin popülerlik kazanmasına tanıklık ettik ve bu temayül neticesinde, beşeri bilimler alanında yapılan ‘bilimsel' faaliyetler müthiş bir ilerleme kaydetti. “Post”ların (yani postmodern, post-metafiziksel, post-endüstriyel vs. toplumların) çağında ve “son”ların (yani tarihin sonu, ideolojilerin sonu vs. ) çağında, felsefe ve tekniğin de sürece dahil olmasıyla, ‘nesnellik' ve ‘bilimsel tarafsızlık' kavramlarının yanı sıra, (beşeri bilimlerin nesnesi olarak) ‘insan' kavramı da artık sorgulanır durumdadır.

Beşeri bilimlerin ‘geleceği‘ ‘insanın beşeriliği'nin yeniden tanımlanmasına ve “(bu) nesnenin (yani insanın) ‘nesnelliği'ne” derinden bağlıdır. Bu bilimlerin her birinde, insan haysiyet ve şerefini önceleyen bir beşeriliği (ki, geçmişte ideolojiler insanlığa bu sözü vermişlerdi) keşfetmek ve (Husserl'in de “ ‘bizatihi şeyler'e geri dönmek” olarak ifade ettiği) fenomenolojik anlamda nesnelliği yakalamak ve ayrıyeten beşeri ilişkileri araştırmanın doğal materyali ve ‘nesne'si olarak şeyleştirmemek çok önem arz eder.

Geleceğin beşeri bilimlerinin, her bir ülkenin ve her bir kültürün farklı özelliklerine saygı duyarak, zamanımızdaki anlam krizine ve insanın yeryüzündeki yaşamının değerine dair taşınan şüphelere bir cevabı olmalıdır. Aksi halde, bu bilimler ölüme mahkum olacak ve insanların kaderine hükmeden büyük güçlerin (yani ticari şirketlerin satış üslerinin veya siyasal-askeri güçlerin) hizmetinde basit bir araç haline gelecek yahut da yeni ‘haçlılar' ve ‘medeniyetler savaşı' propagandasını haklı çıkarmaya çalışan özür dileyici bir enstrüman işlevi görecektir.

Şeriati, ‘beşeri bilimler'i toplumun ve beşeriyetin kurtuluşu için öğrenmek isteyen, kendini davasına adamış bir aydındı. Üniversite eğitimini aldıktan sonra, toplumu (özellikle de dindar bir toplumu) diri tutan ‘bir eleştirel kuram' geliştirmek üzere, akademik bakışın dışına çıkarak görüş açısını genişletti. Farklı farklı ifade edilse de, onun bıraktığı entelektüel mirasın etkisi büyük oldu.

Şeriati'den sonra, İran'da ve İslam Dünyası'nda adına ‘fundamentalizm' denilen bir olgu ortaya çıktı. Fakat iki nedenden dolayı, bu akımın İran'daki etkisi farklı oldu: İlki, İran toplumunun bir ‘dini modernite' tecrübesi yaşamış olması, ikincisi de hem yönetimsel hem de toplumsal düzeyde ‘gelenekçi' eğilimden ‘fundamentalist' eğilime uzanan çizgide kazanımlarının olmasıdır. Sonuç olarak, İran, bugün artık, ölümcül aşırıcılık hastalığına karşı ‘aşılanma' yolundadır. Ve (pembe-renkli) bir islami devrimin akıncıları olduğumuzu düşünürsek, tecrübemizin, diğer Müslüman milletler tarafından bir tür toplumsal laboratuvar olarak görülebileceğini de söyleyebiliriz.

‘Emevi Sünniliği' ve ‘Safevi Şia'sına karşı ‘Ali Şia'sına denk bir ‘Muhammedi Sünnilik' tabirlerinde veya İmam Ali'nin muadili olarak Batı'da Sartre, Marks ve Bergson (ya da Pascal) üçlüsünü yahut da Doğu'da Buda, Mazdek, Hallac üçlüsünü göstermesi örneklerinde görüldüğü üzere, Şeriati'nin ‘dinlerarası yakınlaşma' noktasında ortaya koyduğu derinlikli/çapraz yaklaşım, gerileme ve etnik/dini çatışmaların kökeninde yer alan etmenlerin etkisini ortadan kaldırmıştır; Şeriati çalışmalarının farklı Müslüman ülkelerde yoğun ilgi görmesinin asıl nedeni budur.

Milli kültür ve dini ‘Reformasyon'un karışımından oluşan Şeriati düşüncesinin taslağını analiz ettiğimizde, şu alanlarda bir ‘disiplinlerarası' yaklaşımın benimsenebileceğini söyleyebiliriz:

  • “Tarih kıtası”nın (ki, Şeriati'nin İslam ilahiyatı araştırmaları sahasına takdim ettiği bir tabirdir) keşfi,
  • Sosyolojik altyapı temeli ile kültürel ve ideolojik üstyapılar arasında Marks-Weber etkileşimi,
  • Siyasi iktisat konuları ile bir tür Marksbilimin gelişimine ciddi ilgi gösterme,
  • Şeriati'nin çalışmaları, özellikle de Keviriyât olarak bilinen yazıları aracılığıyla, Freud'un ve Jung'un psikoanalizi arasında kurulmuş psikolojik yaklaşım ve denge,
  • Sanat dünyasındaki son eğilimleri tetkik etmek ve İslam ve İran'daki ‘kurtuluş teolojisi' sahasında çalışmak suretiyle bir sanat misyonunun benimsenmesi,
  • Ve genellikle, felsefe alanında, Kierkegaard'ın ‘karşılaştırmalı metodoloji'sini uygulayarak (ki bizim neslimiz bu konuyu ilk kez Şeriati'den öğrenmiştir) yapılacak fikirler tarihi çalışması da dahil olmak üzere, kıta felsefesi bağlamında Kierkegaard ve takipçilerinin yolunu izleyerek, yirminci yüzyılın ünlü ‘dilsel dönemeç' anlayışına, hermenötik ve fenomenolojiden çıkarılan derslere, varlık felsefesine riayet edilmesi.

Bununla birlikte, Şeriati'nin orjinalitesi, onun “öze dönüş” sloganında gizlidir, ki bunun anlamı, otantik bilince dönüp iç muhasebe yapmaya çağrı, geleneğin ve kadim (milli ve dini) kültürel mirasın yapıbozuma uğratılarak ıslahıdır. Bu, hiçbir şekilde, etnik veya dinsel milliyetçiliğe dönüş anlamına gelmez, bilakis diğerinin gözlerinde benim kendimi gördüğüm bir tür ayna olarak Öteki ile (yani Batı'yla) karşılıklı diyalogu mümkün kılan şartların hazırlanması demektir.

Şeriati, medeniyetler ve dinler tarihi ile İslam ve İran tarihini, tabiri caizse, aşağıdan yukarıya bir bakışla incelemiştir. O, ötekileştirip dışlanmış metinleri bir araya getirmiş ve ezilenlerin trajik hikayesi ile güçlülerin komedisini yeniden okumuştur. (Georges Dumézil'in kelimeleriyle ifade edecek olursak) ‘Üçlü ideoloji' ile birlikte siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan hakim sınıfları ve (antik ve yeni) gizemci yaklaşımları eleştirirken, Şeriati, ‘post-kolonyal araştırmalar' alanında, Fanon'un, Said'in vs.'nin çalışmalarına benzer yeni bir tarihsel anlayışın yolunu açmıştır. 

Şeriati'nin çağrısını kritize edip aydınlığa kavuşturmak için, genel kabul görmüş bilimsel standartları kullanarak beşeri bilimlerin yöntemlerini geliştirmeye devam etmemiz gerekir.

Şeriati'nin son yazılarına göre, tahakkümcü “sömürü(zer), baskı(zor) ve gizemcilik(tezvir) üçlüsünün tam karşıtı olarak, özgürleştirici “hürriyet, adalet ve irfan” üçlüsünü anlamak için geniş çaplı bir ilmi çaba gösterilmelidir. Örneğin, yeni felsefe ve siyasal bilimleri, son gelişmeleri de izleyerek öğrenmek, A. Tocqueville ve B. Constant'tan H. Arent ve Leo Strauss'a varıncaya kadar klasikleri okumak, astro-sosyalizm, anarşist sendikacılık ve özgürlükçü sosyalizmden halihazırdaki ‘alternatif küreselleşme' hareketine varıncaya kadar sosyal demokrasi hareketinin düşüncelerini araştırmak ve son olarak Varoluşçuluk Felsefesi ve Doğu (ve İslami ve İran) hikmetleri ve mistik maneviyatçılığı incelemek, bu ilmi çabanın gerekleri arasındadır.

Dr. Şeriati'nin mirasını gözden geçirip değerlendirmek, bu mirasın muğlaklığına dair iddiaların iptaline ve bu düşünme tarzının sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağı için, bu mirasın kalitesini artırmaya da yardımcı olur. Bu nedenle, bizler, İran'da beşeri bilimlerin halihazırdaki durumunu ve geleceğini resmedecek, bu düşünce okulundan ilham alarak ortaya atılmış teorik ve pratik yaklaşımlara katkıda bulunacak ve Şeriati'nin, özellikle de kültürümüz ve medeniyetimiz bağlamında bu bilimlerin geleceğine yapacağı katkıyı gösterecek bu tür sempozyumlar ve seminerler düzenlenmesini bekliyoruz.

Bu toplantıda hazır bulunan araştırmacıların eleştirel görüşlerinden yararlanıp ifade özgürlüğünü teşvik etmek suretiyle, yeni fikirlerin ortaya atılacağını, araştırma alanında atılım yapılacağını ve ülkelerimizde beşeri bilimlerin geleceğine yeni bir katkı sağlanacağını ümit ediyoruz.

Bu ümitle, hepinize başarılar diliyorum.
↩ [Metne Dön]

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16