Analiz

İRAN İZLENİMLERİ

Kürşad Atalar

BÖLÜM 2

1 2 3 4 5 6

Yeniden Tahran

Cemkeran Mescidi ziyaretinden sonra Tahran'a dönüş için yola çıktık ve yaklaşık 1 saat sonra, başkentin güney kesimlerinden şehre giriş yaptık. Fakat İbrahim'in şehrin kuzeyinde bulunan evine ulaşmamız (akşam trafiğine yakalandığımız için) 2 saatten fazla bir zaman sürdü. Gece saat 24:00 civarında ancak eve varabildik. Bu vesile ile, bir kez daha Tahran trafiği ile İstanbul trafiği arasında bir kıyas yapma imkanını da bulduk. İbrahim'e göre, Tahran'ın trafiği İstanbul'unkinden daha kötüymüş. Özellikle de sabah ve akşam vakitleri trafik çekilmez bir hal alıyormuş. Şehir içi yolculuğumuz sırasında, İbrahim'in sürekli trafiğin daha rahat olduğu ara sokaklardan eve ulaşmaya çalışması da, bunu doğruluyor. Benim de gözlemlediğim ve Tahran'da yaşayan bir kaç Türk'ün de ifade ettiği üzere, "bu şehirde evden çıkmadan önce mutlaka trafiğin durumunu kontrol etmek lazım." Benzer bir sözü İstanbul'da yaşayan pek çok kişiden de duyduğumu söyleyebilirim. Bir Ankara mukimi olarak, belki bu sıkıntının mahiyetini tam olarak idrak etmem zordur, ama ikinci İran ziyaretimin ilk günü akşamı yaşadığım bu tecrübe, bu sözün doğruluğunu bir kez daha ispatlamış görünüyor. Bir insanın bu türden sıkıntıya uzun süre nasıl tahammül edebileceği sorusuna ise, 'kanıksama' teriminden yardım almaksızın cevap vermek herhalde mümkün olmasa gerektir.

Eve vardığımızda yorgunduk ve acıkmıştık. Misafirperverliğini bir kez daha gösteren ev sahibimiz, gecenin o vakti bize mükellef bir sofra hazırladı ve hep birlikte yemeğimizi yedik. Çaylarımızı yudumlarken, bir yandan da yarın yapılacak sempozyum üzerine konuşuyorduk. Bu arada İbrahim'e bir telefon geldi. Arayan Hamid beydi. İbrahim'in yüz ifadesinden, bir olumsuzluk yaşandığı anlaşılıyordu ama o, görüşme bitene kadar bir şey söylemedi. Görüşmenin ardından ise müjdeyi (!) verdi: Sempozyum 'güvenlik' gerekçesiyle iptal edilmişti! Söylenene göre, sempozyumun yapılacağı mekan, IŞİD'ten gelebilecek bir saldırıya karşı güvenlikli değilmiş ve sempozyum bu nedenle iptal edilmiş. Ne derece inandırıcı bir gerekçe bilemiyorum ama aylar öncesinden yapılacağı ilan edilen bir toplantının, saatler kala iptal edilmesinin bir 'mana' taşıdığı açıktı (en azından bana göre öyle!) Ertesi gün, iptalin nedenini İhsan Şeriati'ye sorduğumda, kendilerine yapılan açıklamanın bu olduğunu, Türkiye'den gelecek olan ve IŞİD'ten tehdit aldığı söylenen İhsan Eliaçık'ın da, aynı gerekçeyle sempozyuma katılamadığını ifade etti. İran'dan döndükten sonra teyit için Eliaçık'ı aradım ve meselenin aslını sordum. Eliaçık, sempozyumdan bir hafta önce emniyetten yetkililerin kendisini aradığını ve IŞİD'in tehdit listesinde yer aldığını beyan ederek, eğer İran'a gitmek istiyorsa, refakat etmek üzere kendisine koruma verebileceklerini, ancak bunların masrafının bizzat kendisi tarafından karşılanması gerektiğini ifade ettiklerini söyledi. Eliaçık, bunun üzerine, emniyet yetkililerine İran'a gitmek istediğini ancak korumaların masrafını karşılayamayacağını ifade etmiş ve ayriyeten durumu bir hafta öncesinden sempozyum organizatörlerine de bildirmiş. Tabiatıyla, benim bu yaşananlardan haberim yoktu ve sempozyumu düzenleyenlerin de sempozyumun iptal edilebileceğine dair bir öngörüleri olmadığı için olsa gerek, ben hiçbir şey yokmuş gibi İran'a gittim ve iptal kararını o gece öğrendim. Sempozyumun 'güvenlik' gerekçesiyle iptal edilmesi kararı bana hala inandırıcı gelmiyor, çünkü eğer öyle olsaydı, organizatörlere durumun daha önceden bildirilmesi icap ederdi. Bunun yapılmayıp sempozyuma bir kaç saat kala iptal kararının açıklanması, bir 'mana' taşıyor diye düşünüyorum. Mesela, bunu, organizatörlere verilmiş bir 'mesaj' olarak algılamak mümkündür. Bu mesajın ilgililerce alınıp-alınmadığına gelince, görebildiğim kadarıyla, Şeriati Vakfı bu tür konularda tecrübeli! Çünkü iptal sonrası hal ve tavırlarına bakıldığında, İhsan Şeriati'nin, olan-biteni İran'da yaşanan 'sıradan' olaylardan biri olarak değerlendirdiği izlenimini edinmek mümkün oluyordu. Bilindiği üzere, İran'da seçimle iktidara gelen hükümet ile 'derin devlet'in ilişkileri zaman zaman problemli olabiliyor. Özellikle de 'ılımlı' bir aday seçildiğinde, bu problem daha net görülebiliyor. Şeriati Vakfı'nın, 'ılımlı' kanattan seçilen Ruhani döneminde biraz daha serbest hareket etme imkanı bulabildiği söylenebilir, fakat 'derin devlet' de bu tür olaylarla Vakfa (veya muhalif gördüğü diğer unsurlara) varlığını hissettirmiş oluyor. Haber dolayısıyla keyfimiz kaçtıysa da, yaklaşık 1 saat sonra İbrahim'in telefonu tekrar çaldı. Telefondaki kişi, yine Hamid beydi ve belli ki bu kez 'iyi' haber verecekti! Görüşmenin ardından, İbrahim bana dönerek, organizatörlerin yeni bir karar aldıklarını ve sempozyum iptal edilse de, küçük bir değerlendirme toplantısının Şeriati Vakfı'nda yapılacağını, benim de hazırlamış olduğum tebliği burada sunabileceğimi söyledi. Üzüntümüzü biraz olsun hafifleten bu haberi aldıktan sonra, sabah dinç kalkacak şekilde hazırlanmamız gerekiyordu. Biz de namazlarımızı kılıp derhal istirahate çekildik.

1 2 3 4 5 6