Kürşad Atalar
BÖLÜM I
Mescid-i Cami'nin tanıtım broşürü
Mescid-i Cami'nin İçi
Mescid-i Cami'nin İçi
Mescid-i Cami'de yazın serin, kışın sıcak mekan
Akşam tekrar Tahran'a dönecektim ve vakit de artık yaklaşmaktaydı. Otobüs saatini kaçırmamak için bir taksi aradım, fakat bulunduğum köprü veya yakınlarda hiçbir taksi durağı bulamadım; cadde üzerinde geçip gidenler de dolu geçiyor ve durmuyorlardı. Son çare olarak köprünün yanında bulunan polis kulübesinden yardım istemeyi düşündüm ve orada bulunan bir polis memurundan ricada bulundum. Çat-pat İngilizce bilen polis memuru, cep telefonundan birini aradı ve 5 dakika sonra bir sivil araç geldi. İçinde de çarşaflı iki kadın ve bir de çocuk vardı. Meğerse İsfahan'da bu tür (yani ‘sivil taksi' olarak) çalışan araçlar varmış! Şoförle Farsça bir şeyler konuştular, fakat polis memuru bana herhangi bir şey söylemedi. Ben memurun gerekli izahatı yaptığını düşünerek araca bindim ve yola çıktık. Şoför İngilizce veya Türkçe bilmediğinden yol boyu bir şey de konuşmadık. Tehlikeli bir yolculuktu ve az daha kaza da geçiriyorduk. Belli ki şoför, beni terminale bıraktıktan sonra evine yetişmeye çalışıyordu! Neyse ki kazasız belasız terminale vardık. Ben şoförün polis memurunun bir yakını vs. olabileceğini, belki bir turist olarak bana toleranslı davranabileceğini düşünürken, şoför benden neredeyse iki kat ücret talep etti. Olurdu olmazdı derken, cüzi bir indirime razı oldu ve fakat ben de güzelim riyallerden oldum! Daha sonra bu olayı İhsan Şeriati'ye anlattığımda, bana, biraz da hatanın bende olduğunu hissettirircesine “bu tür olaylara karşı dikkatli olunması gerektiğini” söyledi. Yani üçkağıtçılığın devleti yok; her yerde mevcutlar ve her yerde ahlakları da aynı! Otobüsün hareket saatine birkaç saat vardı ve ben soğukta beklememek için, terminalin mescidine gittim. İçerde uyuyanlar, namaz kılanlardan fazlaydı. Küçük ve hijyenik olmayan bir mescitti. Bu mescitte de ilk gözlemlediğim şey, (daha önce Çehel Sütun'daki mescitte de gözlemlediğim gibi) halı temizliğine fazla özen gösterilmiyor oluşuydu. Bunun nedeni, muhtemelen, İranlıların alınlarını doğrudan yere değil de, bir küçük taşa (‘Kerbela taşı' deniyor) sürmeleri. Fakat Tahran'da akşam namazını kıldığım mahalle camisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Orada halı temizliğinin bu iki yerdekine göre daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte, burada, İsfahan'daki Mescid-i Cuma'daki türbede de benzer bir kirliliğin olduğu gözlemimi aktarmam lazım. Türbe, bizdekilere çok benziyor, sadece çerçevelenmiş fotoğraflar farklı. İran'da türbe, vs. gibi yerlerde duvarlara fotoğraf asılabiliyor. Biz de ise, böyle bir şey genellikle makbul karşılanmaz. Tahran'daki camide karşılaştığım ikinci bir ilginç olay ise, kadınların camiye giriş çıkışı ile ilgili. Diğer toplumsal alanlarda da görülebileceği gibi, kadınlar, camilerde de rahat hareket edebiliyorlar. Mesela bu camide kadınlar erkeklerin girdiği kapıdan rahatlıkla girip çıkabiliyorlardı. Türkiye'de geleneksel uygulama, malum olduğu üzere, farklıdır ve ‘ayrım' net olarak görülür!
İsfahan'da bir türbenin girişi