Analiz

İRAN İZLENİMLERİ

Kürşad Atalar

BÖLÜM 2

1 2 3 4 5 6

İkinci Sempozyum Davet Süreci

İkinci İran ziyaretim, yine bir sempozyum daveti vesilesiyle 04-06 Temmuz 2017 tarihleri arasında gerçekleşti. Sempozyumun yapılacağı tarihten yaklaşık 3 ay önce (Nisan ayında), önceki ziyaretimde tercümanlık yapan Hamid Reza Muhammednejad'tan, Ali Şeriati'nin vefat yıldönümünde (yani Haziran ayında) Şeriati ile ilgili ikinci bir sempozyumun düzenleneceğini ve programa benim de davetli olduğumu bildiren bir mail aldım. Mailde Hamid bey, Türkiye'den sempozyuma başka kimlerin katılabileceğine dair bir bilgi notu da istiyordu. Ben, şahsım adına sempozyuma katılabileceğimi ifade ettim ve davet edilmeleri durumunda görüşlerinden istifade edilebilecek akademisyenler veya popüler şahsiyetler hakkında kısa bir bilgi notu gönderdim. Hamid bey, mail görüşmelerimizde İlber Ortaylı'nın katılımı konusuna özel önem veriyordu ve daha sonra da benden, Ortaylı ile irtibat kurup taleplerini kendisine iletmem ricasında bulundu. Ben de istekleri doğrultusunda, Ortaylı ile irtibat kurdum. Önce İhsan Şeriati'nin mail yoluyla bana gönderdiği davet mektubunu ve sempozyum konu başlıklarını içeren bilgi notunu Ortaylı'nın görevli olduğu üniversitedeki asistanına ilettim. Bir süre cevap alamayınca, bir vesile ile Ortaylı'nın cep telefonu numarasına ulaştım ve kendisiyle bizzat görüşüp resmi daveti ilettim. Ortaylı, görüşmemizde, tebliğ sunmak için sürenin kısa olduğunu, ayrıca başka programları olduğu için sempozyuma bizzat katılamayacağını söyledi. Durumu Hamid beye ilettim, fakat Hamid bey, bu kez, katılamayacaksa da, 15-20 dakikalık Farsça (veya Türkçe) bir video kaydı göndermesi talebinde bulundu. Durumu İlber hocaya ilettim, önce daveti kabul etti ve İstanbul'da müdavimi olduğu bir kitabevinde bu çekimin yapılabileceğini söyledi. İstanbul'a gidip İlber hocayla bu kaydı bizzat kendim yapmak istememe rağmen, video kaydı konusunda daha tecrübeli birinin bu işin üstesinden hakkıyla gelebileceği düşüncesiyle, önceden tanışıklığımız olan Şükrü Hüseyinoğlu'ndan yardım istedim. Sağolsun, Şükrü beni kırmadı ve İlber Hoca ile görüşüp kaydı yapmak üzere hazırlıklarını yaptı. Fakat bir süre sonra İlber Hoca, Şükrü'yü arayıp yeterince hazırlanamadığı ve sempozyuma 5-10 dakikalık bir video kaydı göndermeyi kendi adına 'küstahlık' olarak gördüğü için, kayıt verme işinden de vazgeçtiğini beyan etmiş; bunun yanı sıra Şükrü'ye 'mazeret' beyan eden bir paragraflık bir not göndermiş. Ben de bu notu, aynen Hamid beye ilettim ve böylece İlber hoca, İran'a gelememiş oldu (gerçi İran'a gelseydi bile, zaten sunumunu yapamayacaktı; bunun nedenini ileride anlatacağım!). İlber hocanın ısrarla sempozyuma davet nedeni konusunda neler söylenebilir bilemiyorum ama belki bunu, 'popülaritesi'nin ülke sınırlarını aştığına dair bir gösterge olarak almak mümkündür. Hocanın Ali Şeriati konusunda sunacağı tebliği ben de merak ediyordum ama sempozyum vesilesiyle Şeriati hakkındaki görüşlerini bizzat kendisinden duyma fırsatını yakalayamadık. Sadece telefon görüşmemizde geçen diyalogda, İlber hoca'nın Şeriati için "yaşasaydı İran'ın kültür hayatına büyük katkıda bulunabilecek biri" olduğunu söylediğini ifade edebilirim. Bu arada, görüşme sırasında Şeriati'nin ölüm nedeni üzerine de aramızda şöyle bir diyalog geçti. Ben eşinin, Şeriat'inin ölümünde SAVAK'ın parmağı bulunduğu konusunda ısrarlı olduğunu söylediğimde, İlber hoca: "e, eşi öyle söylüyorsa doğrudur; konuyu en iyi eşi bilir" dedi. Bunun dışında, İlber hocanın, diyaloğumuzda Şeriati düşüncesine olumlu veya eleştirel bir yaklaşım içeren bir cümlesini hatırlamıyorum.

Sempozyum organizatörleri önermiş olduğum isimlerden hangilerini davet ettiler, kimler kabul etti kimler etmedi, kimler kabul ettiği halde gelemedi bilemiyorum (sadece İhsan Eliaçık'ın gelmek istediğini biliyordum) ama ben davete icabet edecektim, çünkü hem Şeriati hakkındaki düşüncelerimi bir kez daha ve başka bir açıdan ifade etme fırsatı bulacaktım, hem de bu ikinci davetin benim için 'özel' bir anlamı vardı: Sempozyum'un organizatörleri, ikinci toplantının ana başlığını "Şimdi, Biz ve Şeriati" olarak belirlemişti! Bu başlığı görünce, tebessüm ettiğimi inkar edemem; çünkü bu başlık, benim 2 yıl önce Tahran'da gerçekleşen Sempozyumda sunduğum tebliğin başlığı ile aynıydı (sadece 'Şimdi' kelimesi hariç!) Kendi kendime: "demek ki, sunmuş olduğum tebliğde vurgulamaya çalıştığım nokta dikkate değer görülmüş" dedim ve bundan memnuniyet de duydum. Zira bu, vermek istediğim mesajın, Şeriati'nin öz yurdunda, onun düşünce mirasını devam ettirmeye çalışanlar arasında anlaşıldığını ve kabul gördüğünü gösteriyordu. Hatırlanacak olursa, iki yıl önceki tebliğin başlığını "Biz ve Şeriati" olarak belirlerken, Şeriati'nin "Biz ve İkbal" adlı kitabında verdiği ana mesaja dikkat çekmiş ve iyi değerlendirilmesi durumunda, İkbal'in ayak izini takip eden Şeriati Düşüncesi'nin, Çağdaş Müslüman Düşünce'nin halihazırda yaşamış olduğu 'tıkanıklığın' aşılması noktasında yararlı olabileceğini ifade etmiştim. İkinci sempozyumun alt konu başlıkları da genel olarak bu ana başlığın açımlanması amacına yönelik olarak seçilmiş görünüyordu. Bu durumda davete icabet etmek benim için bir anlamda zorunluluk haline geliyordu ve ben de sempozyuma katılıp "Şeriati ve Gelenek Eleştirisi" başlıklı bir tebliğ sunmak istediğimi Hamid beye ilettim. Süre azdı ve bu kez tebliğin tümünü bitiremedim. Sadece altı çizilebilecek hususları içeren 15 dakikalık bir sunum hazırladım. Bu sunumda, özetle, Şeriati düşüncesinin yalnızca 'modernite' eleştirisi bağlamında değil 'gelenek eleştirisi' noktasında da kıymetli vurgular içerdiğini ve eleştiri sahibinin Şii dünyasından çıkmış olmasının da ayrı bir önemi olduğunu vurgulamaya çalıştım. Hamid bey, bu metni de önceden istedi; çünkü Farsça'ya çevirip, sunum sırasında simultane tercüme yapacaktı. Ben de metni kendisine gönderdim ve sempozyuma katılmak üzere hazırlıklarımı yapmaya başladım.

Fakat bir süre sonra Hamid bey, Ramazan ayına denk geldiği gerekçesiyle, sempozyumun tarihinin 05-06 Temmuz olarak değiştirildiğini bildiren bir mail attı. Benim ise, 5 Temmuz'da başlayan ve bir hafta devam edecek olan başka bir programım vardı. Bu durumda, ya İran'a gidemeyecektim ya da Türkiye'deki programımın 2 gününden taviz verecektim. Ben ikincisini tercih ettim ve Hamid bey'den benim sunumumun 5 Temmuz'a alınmasını rica ettim. Talebim kabul edilince, (bu kez İran'da 1 hafta kadar kalıp yeni gözlemlerde bulunmayı istememe rağmen), ancak 3 günlük bir ziyaret planı yapabildim. Sempozyumdan bir gün önce gidecek ve sunum gününden sonraki günün sabahında da İran'dan ayrılacaktım. Yani vakit dardı ve ziyaret kısa olacaktı. Bu nedenle, zamanı iyi değerlendirmek için, önceki ziyaretimde Zeynel Çakır ile birlikte mihmandarlığımı yapan ve her türlü yardımı esirgemeyen İbrahim Uçan ile görüştüm ve birlikte bir ziyaret planı yaptık. Bu kez de (çok istememe rağmen) Şiraz'ı görmek nasip olmayacaktı ama en azından Kum'u görebilecektim! Görev süresi dolduğu için Zeynel Türkiye'ye dönmüştü, bu nedenle bu kez mihmandarlığımı İbrahim yapacaktı.

1 2 3 4 5 6