Kürşad Atalar
BÖLÜM 2
Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra, Vakfa gideceğimiz vakte kadar boş zamanımız vardı ve İbrahim zamanı değerlendirmek adına, Tahran'daki 'Milad Kulesi'ni görmeyi teklif etti. 435 metrelik yüksekliği ile dünyanın 6. büyük kulesi unvanına sahip bu heybetli yapı, Tahran'ı kuşbakışı görmek için iyi bir fırsat sunuyor. 2007 yılında yapımı tamamlanan kulede, 360 derece dönen bir restoran ve çeşitli sanat sergileri var. Kulenin 302 metre yükseklikte bulunan geniş bölümünden şehrin önemli alanlarını, binalarını, parklarını vs. görebiliyorsunuz. Şehrin kuzey bölümünün, güney bölümünden, planlı yapılaşma bakımından bariz farkı olduğu bu kuleden net olarak görülüyor. Bilindiği gibi, Tahran'ın kuzeyinde, daha zengin kesimler yaşıyor. Şehrin bu bölümü, rakım olarak da daha yüksek olduğu için, kışın yaşanan hava kirliliğinden de daha az etkileniyor. Heybetli görüntüsüyle Elbruz Dağları şehrin kuzeyini çevreliyor, onun biraz doğuya doğru açıklarında da Demavend Dağı yer alıyor. Güneye doğru ise, şehir geniş bir ova şeklinde uzanıyor. Fakat uzak ufukta yine düşük rakımlı dağlar yer alıyor. Kuleden bakıldığında Tahran, büyük bir çanak içindeki bir şehir görünümü sunuyor. Ben bu yönüyle, Tahran'ı biraz Ankara'ya benzettim. Ankara'nın da dört bir yanı tepelerle çevrilidir, fakat alansal olarak Tahran Ankara'dan daha büyük. Kışın yaşanan hava kirliliğini ise, bu benzerliğin bir başka kanıtı olarak sunabilirim. Çünkü çanak şeklindeki şehirlerde, kışın soğuk hava çöker ve yükselemez. Evlerden, araçlardan, fabrikalardan havaya karışan partiküller bu yüzden şehirde kirlilik oluştururlar. Bir yağışlı hava kütlesi (meteoroloji terminolojisiyle ifade edecek olursak, 'alçak basınç merkezi') gelip de hava sirkülasyonunu sağlayamadığı yahut da sun'i yöntemlerle yere çöken hava sirküle edilemediği sürece, bu tür şehirlerde kirliliğin önüne geçmek mümkün değildir. Ankara'da bu sorun 1980'li yıllarda ciddi boyutlara ulaşmıştı; önce kömürün kalitesi artırılarak ardından da doğal gazla ısıtma sistemine geçilerek, bu sorun büyük ölçüde çözülmüş oldu. Fakat belli ki Tahran'da, bilhassa otomobillerden ve motosiklet türü hafif taşıtlardan havaya karışan partiküllerin oluşturduğu kirlilik sorununa çözüm bulmak için henüz ciddi bir adım atılmamış. İlk İran ziyaretimde bu kirliliği bizzat tecrübe etmiştim, fakat bu ikinci ziyaretimde yaz dönemi olduğu için görünür bir kirlilik yoktu. Kuleye çıktığım gün hava güneşli ve sıcaktı. Görüş mesafesi de iyiydi. Bu yüzden, Tahran'ı dört bir yönden görme şansım oldu. Bu vesile ile, şu gözlemimi de aktarabilirim: çıplak gözle bakıldığında bile, Tahran'ın kuzeyinde, kuleye yakın mesafede bulunan mahallelerdeki sokakların geniş ve bakımlı oluşu hemen belli oluyor. Ayrıca ağaçlandırma ve yeşil alan açısından da bu mahalleler, diğerlerinden bariz şekilde iyi görünüyorlar. İlk bakışta bu görüntünün, Paris'teki Eyfel Kulesi'ni çevreleyen mahallelere benzediğini söyleyebilirim. Paris'i Eyfel Kulesi'nden de aşağı yukarı Tahran'daki kuleden izlediğim yükseklikten izledim. Tabii Paris'te kulenin hemen altından büyük Sen Nehri geçiyor. Tahran'da kulenin yakınında böyle bir nehir yok. Onun dışında, binaların sıralanışı ve sokakların planının vs. birbirine benzediğini söyleyebilirim (Tokyo'da da Eyfel Kulesi'nin kopyası olarak inşa edilen kuleden de Tokyo'yu gözlemleme şansı bulmuştum. Tokyo da sonuçta modern bir şehir görünümünde ama binaların yapısı ve özellikle de sokakların darlığı bariz bir şekilde Paris'ten ve Tahran'dan farklıdır). Bu da sonuçta, Tahran'ın da bir 'modern' şehir olarak inşa edildiğini gösteriyor. Malum Tahran, önceleri Rey şehrinin küçük bir köyü idi. 1870'li yıllardan itibaren başkent olma hüviyetini kazandı. Bu tarihler, Müslüman Dünyası'nda 'modernleşme' hareketlerinin hız kazandığı yıllara tekabül ediyor. İstanbul, Tahran, Kahire vb. büyük şehirler, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra, 'modern' mimarinin bir çok eseriyle donatıldı ve bu trend 20. yüzyıl boyunca da devam etti. Bu gözlemimi, sadece kuleden yapmış da değilim. Benzer bir hissiyatı, şehrin farklı (özellikle de daha gelişmiş) mahallelerinde gezerken de edindiğimi ifade edebilirim.
Milad Kulesi
Milad Kulesi’nden Tahran
Milad Kulesi'nin İçerden Görünümü
Kuleden sonra ziyaret ettiğimiz bir diğer mekan ise, Büyük Çarşı oldu. Buraya Tahran metrosunu kullanarak vasıl olduk. İstanbul'daki Kapalı Çarşı'nın bir benzeri olan bu mekan, Tahran'ın büyüklüğüyle orantılı ve yapı şekli itibarıyla da, Kapalı Çarşı'yı andırıyor. Burada, en ucuzundan en pahalı turistik ürünlere, sıradan konfeksiyon mağazalarından, elektronik aletler satan küçük dükkanlara varıncaya kadar her türden işyeri bulunuyor. Fazla vaktimiz olmadığı için, uzun uzun gezemediğim bu çarşının bende bıraktığı izlenim şu oldu: esnaf, bizde sıklıkla karşılaşıldığı gibi, bir malı satmak için fazla ısrarcı olmuyor. Dükkanları rahatça gezebiliyor, fiyat sorup dükkandan çıkabiliyorsunuz. Bu, tabii ki, ziyaret sırasında, esnafa, benim gerçek manada bir 'alıcı' olmadığım izlenimini vermiş olmamdan da veya 'hediyelik' bir şeyler arayan müşkülpesent bir 'turist' görünümü sunmamdan da kaynaklanabilir. Nitekim bu çarşıdan uygun bir şey bulup da alabilmiş değilim! Bazı otantik bakır tepsiler, çini işlemeli vazolar vs. hoşuma gittiyse de, Tahran Çarşısı'nda içime sinen bir şey bulup da alamadım. Bu ziyaretimde Tahran'dan bana hediyelik olarak yadigar kalan, sadece Milad Kulesi'nden aldığım, kuleyi sembolize eden küçük heykelcik oldu.
Hızlı geçen Büyük Çarşı ziyaretinden sonra, Vakıf'taki programa katılmak üzere yola çıktık. Fakat epey dolaşmış ve acıkmıştık. Yemeği, İbrahim'in tavsiyesi üzerine Vakıf binasına yakın bir yerde (yeni Rus Konsolosluğu'nun hemen alt sokağında) yedik. Daracık bir yerdi ve sipariş vermek için sıra beklemek gerekiyordu. İbrahim'in zaman zaman uğradığı lokantanın sahibi, bize ilgi gösterdi ama naçar sıra beklemeliydik. Küçük masalardan biri boşalınca köşeye kıvrıldık ve lavaş içine sarılı köfteleri afiyetle yedik. Gerçekten de menü, Türk damak tadına uygundu (hatırlatayım, İran'da damak tadımıza uygun lokanta bulmak biraz zor!). Standart menüde lavaş arası köfte, Türkiye'de bir tane olur. Bu lokantada ise, lavaş ebadı bizdekinin yarısı kadar ama içine en az 4-5 adet köfte konulan lavaşlardan 3-4 adet standart menü olarak sipariş ediliyor. Bana fazla geleceği için ben 2 lavaş siparişi verdim. Ayran ise bayağı büyüktü. Kupada sunulan ayran, bizdeki ebadın yaklaşık iki katı idi. Fakat onda kesintiye gitmedim! Yaz sıcağında, yaklaşık yarım litrelik ayranın bayağı iyi gittiğini söyleyebilirim!