Kitap Değerlendirmesi

On Tez

Ahmet Kaya

Haksöz-Haber, 26 Haziran 2008

Mehmet Kürşat Atalar, İktibas dergisindeki makalelerinden tanıdığımız bir isim. On tez adlı kitabı Anlam Basın Yayın'da neşredildi. 156 sayfadan oluşan çalışma, akademik bir üslupla kaleme alınmış on adet makaleden oluşuyor. Makaleler yazarın da ifade ettiği üzere "düşünceden eyleme" olarak kodlanabilecek bir tarzda sıralanmış.

Doğru bilgilenen bireyin, bilgi edinmenin nesnel prensiplerine sadık kalmak kaydıyla, yine nesnel bir sonuç olarak doğru eylemi doğurabileceği tezi, kitabın ana tezidir denebilir. Bu çerçevede İslami kavramların teknik irdelenmesi yanında, modern zamanlara ait kavramlarında irdelendiğini görüyoruz. "Sistematik düşünme"yi fikirsel sorunlarımızın aşılmasında reçete olarak öneren yazar,  doğal olarak da makalelerinde sistematik bir yöntemi benimsemiş.

Kitabın adından anlaşılacağı üzere makaleler tez olarak sunulmuş. Çok kısaca tezleri şu şekilde sıralayabiliriz.

1. Hakikat'e ulaşmak doğru bilgiyle mümkündür. Duyularımız dışında kesin bilgiye(ilim) ulaşmanın yolu ise vahydir. Burada karşımıza çıkan esas sorun bilgi verene güvenmektir(iman). İlim-vahy-iman denklemini çözebilen birey için hakikat Kur'an'ın kendisidir. Bunun karşıtı ise zann-vehim denklemidir ki cehaleti ve şirki doğurur.

2. Sahih olduğu rivayet edilen hadisler üzerinde dahi ilmi çalışmalara gerek vardır diyen yazar, sahih olduğu rivayet edilen "Cibril hadisi"ne içerik analizi ve metin tenkiti yöntemleriyle yaklaşmış. İtikadi bir alana işaret eden hadiste bulunan bilgiler Kur'an bütünlüğünce değerlendirmeye alınmış ve hadisteki ifadelerin Kur'an'la çeliştiği sonucuna ulaşılmış. Birinci makalede olduğu gibi burada da perspektif güzel sunulmuş. Ancak her iki makalede de perspektifi oluşturan parametreler daha detaylandırılabilir ve örnekler artırılabilirdi. Örneğin bu makalede "hadisin bilgi değeri" merkeze konup, Cibril hadisi örneğine birkaç örnek daha eklenseydi daha doyurucu olurdu diye düşünüyorum. Şu haliyle yazar okuyucunun kendi perspektifini kabul ettiğini varsaymakta ve sanki makaleyi yarım bırakmış gibi bir izlenim uyandırmaktadır.

3. Bu makalesinde yazar, semantik/linguistik bir deneme yaparak, kelimelerin kök anlamları üzerinde çalışarak daha isabetli tefsirler yapılabileceğini ileri sürmektedir. Bu çerçevede Türkçe meallerde yapılan hatalara da dikkat çeken yazar, kök anlamlılık yöntemiyle tek anlama ulaşılabileceği tezini işlemekte ve doğrusu da oldukça ikna edici görünmektedir. Ancak, kitabın önsözünde sistematik düşünmenin ilk şartı olarak "orijinal dile vukufiyet"in öne sürülmesiyle beraber düşündüğümüzde, okuyucuda "arapça bilmeyen Kuran'ı anlayamaz" gibi bir kanaatin oluşması muhtemel görünüyor ki, yazar birkaç cümleyle bunun oluşmasını engelleyebilirdi.

Öte yandan yazarın bazı sorularla karşılaşmasını ihtimal görüyorum. Şöyle ki: Bir tezin kavramsal, semantik ve linguistik açıdan tutarlı olması geçerli olmasını gerektirir mi? Zira semantik ve linguistik bilimsel uzmanlık alanları iken, "dil" yaşayan ve bazen körelen ve bazen de gelişen bir yapı gösterir. Örneğin "kâfir" kelimesi kök anlam olarak çiftçi anlamındayken, hiçbir Mekkeli "niye senin Kur'an'ın bize çiftçi diyor" eleştirisinde bulunmamıştır. Yani vahiyde yaşayan dil ve işaret edilen anlam, kök anlamlılığa tercih edilmiştir. Benzer bir durumu "millet" ve "takıyye" gibi kavramlarda da görüyoruz. Bunlarda ise Kur'an'da olumlu anlamda kullanım varken, günümüzde olumsuz yönde bir anlam kayması var. Millet kavramını kullananlar kök anlamıyla kullanmadıkları için biz de onların kastının Kur'an'da geçen anlamıyla millet olmadığını biliyoruz. İşte tam da bu noktada, genel olarak tezi tutarlı bulmama rağmen, "vakıa" ve "kök anlam" arasındaki bağın iyi kurulmadığı kanaatindeyim. Ama bu kök anlamlılık tezinin her alanda işlevsiz ve geçersiz olduğunu ortaya koymadığı gibi, genel geçer bir anlam formülü olmasını da gerektirmez. Öte yandan bu yöntem bizi anlamın tekliğine ulaştırmaya çalışırken, tek anlamın, yerel, tarihi ve kişisel standartlarla sınırlandırılması ve dolayısı ile imkânsızlaşması noktasına evirebilir. Nihayetinde kök anlama ulaşmak için kullandığımız araçlar lügatlerdir ve lügatler ise tarihseldir.

4. Dördüncü makale iman-amel ilişkisi bağlamında günah kavramını ele almış. "Mümin günah işleyebilir mi? Günaha yeltenen müminin durumu nedir?" gibi sorulara cevap arayan makale, müminin günah işlemesinin imkânı ve keyfiliği üzerine güzel bir çalışma. Örneklerle desteklenen çalışma, mümin için günahın mümkün olduğunu, aksini iddia etmenin idealize edici bir yol olduğundan hatalı olduğu ifade ediliyor. Tabii ki yazar günahın mümkün olmasıyla onu içselleştirmenin farklı şeyler olduğunu da hatırlatıyor.

5. Beşinci makale "kader" başlığını "musibet" kavramıyla açmış. İnsanın dünyada başına gelen musibetlerin, işlediği günahların bir sonucu olmadığı tezi işleniyor. Hz. Eyüp örneği ve Hz. Musa ve Âlim kul kıssası da bu noktadan değerlendirilmiş.

6. Özgürlük kavramını ele alan yazar, bu kavramın batı modernleşmesi neticesinde doğduğunu ve masum bir kavram olmadığı savında. Orjinal anlam ya da kök anlam yöntemini buraya da uygulayan Atalar, kavramın dini değere karşı bireyin özgürlüğünün ilanını ifade ettiğini belirtiyor. Özgürlüğün sahici bir karşılığının olmadığının da altını çizerek, özgürlük yerine İslami terminolojinin "ibadet" kavramını önerdiği tezini işliyor.

Yazardan bu alanda daha önce de dikkat çeken yorumlar okumuştuk. Kök anlamlılık yöntemi burada da oldukça işlevsel bir görev üstlenmiş. Bu konudaki çekincelerimi üçüncü tez kısmında belirtmiştim. Ek olarak, bir kavramın kök anlamından yola çıkarak, o kavramı kullanan her unsura, kök anlamın savcılığında yargılama yapılmamalıdır diyebilirim. Zira yazar da kitabın 147. sayfasında "gelenek" kavramını tanımladığı 28 numaralı dipnotta biri olumlu diğeri de olumsuz iki tanım yapmış. İrade özgürlüğü Batılı paradigma oluşmadan asırlarca önce Kur'an'dan çıkartılan bin anlamı ifade ediyordu. Dolayısıyla gelenek kavramına yaklaşıldığı gibi "özgürlük" kavramı da niçin ele alınmıyor?

7. Tasavvufun bilgi kaynağı olan "marifet" kavramı, bilgi değeri açısından sorgulanmış. Keşf ve ilham yoluyla edinilen bilgi anlamıyla marifetin, Kur'ani bir kavram olmadığıyla beraber, elde edilme süreçlerini de irdeleyen Atalar, oldukça tutarlı ve sistematik bir sunum yapmış.

8. Adalet kavramını ele alan yazar, farklı kültürlerden gelen adalet tanımlarını, Göreceli yaklaşım, Realist yaklaşım ve Doktrinel yaklaşım olarak kategorilendirip tanımlama yoluna gitmiş. Akıl ve vahy kavramlarıyla İslam düşüncesinde tartışılmış olan "adalet" konusunu daha iyi çözümler üretebilmek için de "fıtrat" kavramını yardımcı olarak öneriyor. Adaletin temel belirleyicisi olarak da "hakk" kavramına işaret ediyor.

9. Post-modernizm hakkında kaleme alınan yazı, modern batı paradigmasının iflas ettiğini ve bu iflasın işareti olarak da post-moderniteyi delil gösteriyor. Mistik eğilimleri, modern yanılsamanın sonucu olarak gören makale, bir yenilgi sonrası tezleri olarak, Sufilik ve Post-modernizm arasında da ilişki kurmuş. Bence kitabın en değerli makaleleri sıralamasında en önde değerlendirilebilecek bir çalışma. Belki tasavvufla irtibatı daha açılabilir, güncel İslamcı(!) tezler de değerlendirme içine alınabilirdi.

10. İslami radikalizmin, müslüman dünyadaki uyanışın motor gücü olduğu tezi işlenmiş. "Din siyasaldır, modernizme hayır/hayata evet, gelenek sorgulanmalıdır, metot ilkeden çıkar" başlıklarıyla İslami radikalizm irdelenmiş. Gelenekçi ve modernist eğilimlerle olan farklara da dikkat çekiyor. "Radikalizm" kelimesinin -"anlam" konusunda çok büyük ünlem işaretleri atan bir kitapta- bu kadar rahat sahiplenilmesi dışında makale gayet doyurucu.

Genel olarak kitabı oldukça başarılı bir çalışma olarak bulduğumuzu ifade etmeliyim. Hemen söyleyelim ki, kitabı herkese tavsiye edebiliriz. İşlenen tezler hacim olarak kısa sayılsa da, on kavrama bakışımızda netleştirici bir fonksiyon görüyor. Ama hem yazarın da önsözde eleştiri beklediğinden cesaret alarak hem de bu yazının bir kitap özeti değil bir kitap eleştirisi olduğunun da altını çizerek, kitapta, "gerçek"liğimiz ile "kavram"lar arasında yeterli irtibat kurulmadığı kanaatindeyim. Umarız ki Allah(cc) bizlere "düşünceden eyleme" geçebilecek, bizleri birer okul, hareket ve mazlumlara bir umut olabilecek ufuk ve basiret nasip eder. Âmin.


Facebook'ta Paylaş Tweetle