Düşüncenin Okullaşması

Düşünce Ne Zaman Okullaşır?

Usulî karakter kazandığında ve muhalif görüş(ler) mağlup edildiğinde okullaşır.

Düşüncenin usulî karakter kazanması, iç tutarlılığının olması demektir. İç tutarlılık ise, esas itibarıyla, süreç içerisinde ilmi birikimin artmasına bağlıdır.

Düşünsel alanda karşılaşılan sorunların çözümü, toplumların sorumluluk alanına girer. Toplumların üzerinden bu sorumluluğu, alimlerin gayreti kaldırır. Ancak alim yetiştirmek de, yine toplumun görevidir. Toplum bu görevini gereğince yerine getirmiyorsa, o toplumda ilmin de alimin de düzeyi düşük olur. İlmi birikimi artırmanın en bilinen yolu ise, eğitime yatırım yapmaktır. Toplum bu alana odaklandığında, ilmi birikim artar.

Muhalif görüşlerin mağlup edilmesi ise, Müslüman Düşüncesi’nin müstakbel zaferi için zorunlu bir ön şarttır. Bunun için, öncelikle dönemin hakim düşüncesiyle hesaplaşmak gerekir. Müslümanlar, erken dönemde, Yunan Felsefesi ile hesaplaşmak gerektiğinin bilincindeydiler ve birkaç asırlık bir süre sonunda ona galebe çalmasını bildiler. Felsefe, başlangıçta elde ettiği popülariteye bir daha asla ulaşamadı. Bugün de Çağdaş Müslüman Düşünce, aynı şekilde, çağın hakim düşüncesi olan modernite (ve post-modernite) ile hesaplaşmalı ve onu mağlup etmelidir. Aksi taktirde, düşüncenin okullaşması ve dolayısıyla da İslam’ın küresel başarısı gerçekleşmeyecektir.

Bunun için, elbette, modernitenin (ve postmodernitenin) yetkinlikle bilinmesi gereklidir. Yetkinlikle bilme noktasında hiçbir mazeret kabul edilemez. Muhalif düşünce ya da ideoloji, en ince ayrıntısına kadar bilinmeli, özümsenmeli ve ardından da cesaretle eleştirilmelidir. Gazali’nin Yunan felsefesiyle hesaplaşırken kullandığı bir ifade, bu sınırın mahiyetine dair önemli bir ipucu vermektedir. O, üç yıl sürecek yorucu bir okuma ve muhakeme faaliyetinin ardından, “Yunanlı filozofların eserlerini, onların yazarlarından daha iyi anladığına kani olduktan sonra” Tehafüt’ü yazmaya karar verdiğini söylemektedir. İşte modernite ile hesaplaşma da, modernite bilgimiz benzer bir düzeye ulaştıktan sonra başarıya ulaşabilecektir. Bugün Müslümanların modernite bilgisi, yetersizdir; o yüzden de modernite eleştirileri zayıftır ya da eleştirme niyetiyle yola çıkanlar, genellikle, modernitenin etkisinde kalmakta yahut ona ‘teslim olmaktadırlar.’ İslam dünyasında genel tablo hala böyledir. Yirminci yüzyılın başında gördüğümüz ‘savunmacı’ üslup, yüzyılın ortalarında yerini daha cesur bir dile bırakmışsa da, aynı üslup, asrın sonlarında, Arkoun, Hanefi, Cabiri gibi kişilerde daha sofistike bir biçimde karşımıza çıkmıştır. Bu durum, modernite eleştirilerinde şu hususun altını kalın harflerle çizmemiz gerektiğini göstermektedir: güçlü bir modernite eleştirisi için, öncelikle sağlam bir İslam bilgisi lazımdır. İslam bilgisi sağlam değilse, modernite mağlup edilememekte, tersine, eleştirme amacıyla yola çıkanlar dahi ‘dönüşebilmektedirler.’ Dolayısıyla sağlam bir İslam bilgisi, modernite bilgisinden önce gelir. Ancak bu olduğunda, modernite ‘cesaretle’ eleştirilebilir ve ardından da mağlup edilebilir. Gazali, bunu, ilk dönem hesaplaşmasında, Yunan Felsefesi’ne karşı, yetkinlikle yapabilmiştir. İslam dünyası, bugün aynı şeyi, modernite için yapacak ‘Çağın Gazalisi’ni beklemektedir.


Facebook'ta Paylaş Tweetle