Düşüncenin Okullaşması

‘Düşüncenin Okullaşması’ Tebliğ ve Cihad Yükümlülüğünün Gereğidir

Tebliğ, insanlara ‘hakk’ı ulaştırma yükümlülüğüdür. Aslında her Müslümanın, bildiği doğruları başkalarına anlatma sorumluluğu vardır. Fakat amaca ulaşmak için, bunun “hikmet ve güzel öğütle” yapılması gerekir. Davetin ‘hikmet’le yapılabilmesi için ise, öncelikle davetçinin her bakımdan donanımlı olması, ardından da muhataba dair bilinmesi gerekenlerin eksiksizce bilinmesi lazımdır. Fakat bu şartı her Müslümanın aynı derecede karşılaması mümkün olmadığı için, tebliğ görevinin farz-ı kifaye olduğu ve Müslümanlar arasından “iyiliği emreden, kötülükten men eden” yetişmiş özel bir grubun bu işi layıkıyla yapması durumunda, bu sorumluluğun Ümmet’in üzerinde kalkacağı da ifade edilmiştir. Konunun fıkhi tartışma boyutu bir yana, bu sorumluluğun öncelikle bütün toplumun üzerine düştüğü açıktır. Toplum bu sorumluluğu bir şekilde yerine getirmiyorsa, bütün fertleri mes’uldür.

Bu bağlamda, muhatabın durumuyla ilgili bilinmesi gerekenler içerisinde, muhatabın aklını ve kalbini baskılayan unsurlar önceliklidir ve bunların izale edilmesi de ‘tebliğ’ sorumluluğu içerisindedir. Zaten ‘cihad’ da esas itibarıyla, davetin önündeki engellerin kaldırılması için yapılır. Aklı ve kalbi baskılayan engellerin kaldırılması ise, elbette ki cihadın öncelikli amacıdır.

Klasik dönemde ‘felsefe’nin, çağımızda ise ‘modernite’nin böylesi bir engel olduğuna kuşku yoktur. Her ikisi de Müslümanın zihninde şüphelerin oluşmasına ve birçoklarının da yoldan çıkmasına neden olmuşlardır. Müslümanların, özellikle de ulemanın bu şüpheleri izale etmesi, İslami bir görevdir. Bunun için ise, İslami ilimlerde yetkinlik yanında, muhatabın iddia ve tezlerinin de vukufiyetle bilinmesi ve yetkinlikle cevaplandırılması gerekir.

Düşüncenin Okullaşması, tebliğ ve cihad ile amaçlanan hedefe ulaşmanın da en kestirme yoludur. Bugün Müslüman grup ve cemaatler, genellikle dar çerçeveli bir ‘adam kazanma’ çalışması yapmaktadırlar. Toplumun içerisinden belirli kişileri, kendi özel ortamlarına çekerek, kendi inanç ve düşüncelerini bu kişilere benimsetme yolunu seçmektedirler. Ancak bu yöntemle, istedikleri amaca, yani kitleleşme ve siyasallaşma hedeflerine bir türlü ulaşamamaktadırlar. Bu tipik bir “bataklığı kurutmak yerine, sivrisinekleri öldürme çabası”dır. Halbuki ‘düşüncenin okullaşması’ projesi, bataklığı kurutma çabasıdır. Zira modernite, tıpkı herkesin soluduğu kirli bir atmosfer gibi, bütün dünyadaki insanların zihinlerini şu veya bu ölçüde etkilemektedir. Modernitenin bu etkisi kaldırıldığında, insanlar artık temiz hava soluyabilecekler ve tercihlerini de ‘sağlıklı’ bir şekilde yapabileceklerdir.

İkincisi, İslam, her şeyden önce bir ‘hak’ ve hakikat davasıdır. Siyasal iktidarı ele geçirme amacı, bundan sonra gelir. Hatta İslam, siyasal iktidarı da, aslında, temsil ettiği hakikati insanlığa ulaştırabilmek için talep eder. Dolayısıyla, başka ‘hakk’ ve hakikat iddialarıyla hesaplaşmak, İslam’ın en öncelikli hedefidir. Kur’an, bunun pek çok örneğiyle doludur. Kur’an’da Müşriklere ve Ehl-i Kitab’a yöneltilen eleştirilerin çoğu, onların ‘hakikat’ iddialarıyla ilgilidir. Dolayısıyla, modernite dahil, başka bütün hakikat iddialarına yetkinlikle cevap vermek, İslam’ın hakikat iddiasının kaçınılmaz bir gereğidir.


Facebook'ta Paylaş Tweetle