Düşüncenin Okullaşması

Düşünce Nasıl Okullaşır?

Okullaşmanın ‘format’ı sabittir.

Buna göre, öncelikle ‘temel kavramlar’da netlik sağlanır. Yeni paradigma, temel kavramlarını özgün bir içerikle oluşturur. Ardından muhalif düşüncenin (ya da düşüncelerin) temel kavramları yetkin bir biçimde eleştirilir ve mağlup edilir. Bu formatın tarihte pek çok örneğini görmek mümkündür. Batı Düşüncesinde modern paradigmanın oluşma evresinde, bu formatın belki de en iyi örneğini Hobbes’un Leviathan’ında bulabiliriz. Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölüm kitabın yarısını, üçüncü bölüm ise diğer yarısını teşkil etmektedir. Hobbes, ilk iki bölümde seküler düşüncenin temel kavramlarını belirlemekte, üçüncü bölümde ise Hıristiyanlığın tezlerini, bu kavramlar çerçevesinde ve vukufiyetle eleştirmektedir. Hobbes, kaynağını ‘doğa’dan alan bir ‘human’ (insan) tanımı yapar ve nihayetinde laik iktidarın kaçınılmazlığı fikrine ulaşır. Onun tanımında insan, ‘hakları’ olan ‘özgür’ bir bireydir. Savaş halinin sürdüğü dönemlerde bu haklarını güçlü bir iktidara (monark) devredebilir; ancak, bunu, monarşiyi kutsamak adına değil, haklarını korumak için yapar. Dolayısıyla, Hobbes ile birlikte, modernitenin en temel bazı kavramları, insan, hayat ve toplum tanımlarının merkezine oturmuş olmaktadır. Üçüncü bölümde ise, Hobbes, dikkat çekici bir vukufiyetle, Hıristiyanlıkla hesaplaşır ve laik iktidarın gerekliliğini, Hıristiyanlığın temel metinlerinden alınan örneklerle ispatlamaya çalışır. Leviathan’ın üçüncü bölümünün eserin neredeyse yarısını oluşturması, açıktır ki bilinçli bir tercihin sonucudur. Çünkü Hobbes, laik teorinin, o dönemde Batı dünyasındaki hakim düşünce olan Hıristiyanlığın temel tezlerini bilfiil çürütmedikten sonra etkili olamayacağının bilincindedir. Burada diğer dikkat çeken bir diğer husus da, Hobbes’un, Hıristiyanlık literatürüne vukufiyetidir. Hıristiyanlığın temel tezlerini derinlemesine tahlil ettiği gibi, ilahiyat otoritelerin kendi aralarında yaptıkları tartışmalarının inceliklerini dahi bilmekte ve onlara yönelik eleştirilerini de ilmi yetkinlikle ifade edebilmektedir. İşte ‘okullaşma’nın tipik formatı budur.

Bu formatın Müslüman düşünce tarihindeki tipik örneğini Gazali’nin Tehafüt’ünde görebiliyoruz. Gazali, kendi paradigmal çerçevesini oluşturabilecek sağlam bir eğitimden geçmiştir ve fıkıh ve kelamda üstat konumundadır. Ancak onun başka bir vasfı daha vardır ki o da felsefe ile hesaplaşmayı nihayete erdiren kişi olmasıdır. O, sorunun çözümü için, iki yıl boyunca her gün, medresede verdiği derslerin bitiminden sonraki bütün vaktini Aristo-Eflatun düşüncesini okuyup anlamaya ayırmış, sonraki bir yılını da bu düşüncelerini belirli bir sistematik içerisinde ifade etmek üzere yoğun tahliller ve eleştiriler yapmakla geçirmiştir. Felsefecilerin eserlerini, “o kitapların yazarlarından daha iyi anladığına” kanaat getirdikten sonra da, Tehafüt’ünü yazmıştır. Tehafüt, onun Aristo-Eflatun felsefesiyle hesaplaştığı eseridir. Üslubu, önceki Kelamcıların üslubundan farklıdır. Muhataplarının dilini kullanır ve felsefeye yönelik saldırıları, tabir-i caizse, ‘yıkıcı’dır. Hobbes’un Leviathan’ıyla karşılaştırıldığında ise, Tehafüt, daha ‘sistematik’ bir görünüm eder. Zira burada net bir ‘tasnif’ çabası vardır: Filozofların düşünceleri, tasnifin ardından, temel kavramlar çerçevesinde eleştirilir. Gazali, eserinde, filozofların 3 hususta küfre düştüğünü, 17 hususta batıl görüşler serd ettiklerini ifade eder ve matematik, mantık, doğa bilimleri gibi gözlem ve akıl işletmeye dayalı kimi ‘nötr’ alanlarda da onların yazdıkları eserlerden yararlanılabileceğini söyler.


Facebook'ta Paylaş Tweetle