Düşüncenin Okullaşması

‘Çağın Gazalisi’ Derken Neyi Kast Ediyoruz?

Moderniteyi mağlup edecek alimi (veya alimleri) kast ediyoruz.

Bilindiği gibi, Gazali’den sonra, İslam dünyasında felsefenin etkisi giderek azalmıştır. Ondan sonra felsefenin İbni Rüşd gibi güçlü bir savunucusu çıkmış olsa da, Gazali’nin hesaplaşması ‘başarılı’ olmuş olmalı ki, felsefe, entelektüel/ilmi çevrelerde eski cazibesini yitirmiştir. Gazali’yi, aslında, Müslüman düşüncesinin felsefeyle hesaplaşmasının sembol ismi olarak görmek gerekir. O olmasaydı, dönemin Müslümanları, bu işi, başka bir kişi eliyle yapacaklardı. Zira Kelam ilminin savunusu yeterli olmuyordu. Bu işi, başka bir şekilde yapmak gerekiyordu. O da bu hesaplaşmada yine felsefenin dilini kullanmaktı. Kelam alimleri, tıpkı bugünün ‘Müslüman modernistleri’ gibi, ‘savunmacı’ bir dil kullanıyorlar; bu yüzden de felsefeye karşı esaslı bir başarı kazanamıyorlardı. Gazali, bu eksikliği gördü ve felsefeyle, yine onun dilini kullanarak hesaplaştı. Ve bunu cesaretle yaptı. Öyle ki Aristo ve Eflatun’un izinden giden Farabi ve İbni Sina’nın da, üç hususta üstatları Aristo ve Eflatun gibi düşündükleri için ‘kafir’ sayılmaları gerektiğini söyledi. Felsefeyle bu ilk hesaplaşmanın bir benzeri de bugün moderniteye karşı yapılmalıdır. ‘Müslüman modernistler’in kullandığı ‘savunmacı’ ve ‘te’lif edici’ dil ile moderniteye karşı başarı kazanmak mümkün değildir. Modernitenin (ve post-modernitenin) analizi yetkinlikle yapılmalı, ardından da içindeki küfr/şirk unsurları cesaretle belirlenmeli ve aleni bir biçimde de ilan edilmelidir. Zira ancak bu şekilde, modernitenin, geniş kitlelerin zihninde yaptığı tahribatı gidermek mümkün olabilir.

Bu işin cesaretle yapılabilmesi, ancak düşüncenin okullaşması ile mümkündür. ‘Çağın Gazalisi’, düşünceyi okullaştıracak kişidir.

Ancak unutulmamalıdır ki, Gazali’yi de, son tahlilde, toplum ortaya çıkarmıştır. Müslüman düşüncesi, Gazali’den önce belli bir düzeye ulaşmıştı ve artık felsefeyle hesaplaşmanın meyvelerini devşirmek için nihai bir hamleye ihtiyaç vardı. Bu bakımdan, rahatlıkla, “Kelam ilmi olmasaydı, Gazali olmazdı” denilebilir. Yani düşüncenin okullaşması, ‘bireysel’ olmaktan çok, ‘toplumsal’ bir süreçtir. Toplumun düşünsel dinamikleri belirli alanlara odaklı olarak çalıştığında, er veya geç, o alanlarda ‘sistematik’ düşünce üretimi gerçekleşir. Dolayısıyla, düşüncenin okullaşması sürecinde, bilgi düzeyi yüksek bir ‘eleştirel kitle’nin varlığı şarttır. Bunun için de, yine, toplum tarafından desteklenen ve düzenli olarak yürütülen derinlikli bir okuma faaliyetinin yapılması gerekir. Bilindiği gibi Me’mun’un Beyt’ül-Hikme’si, Müslüman dünyasında ‘felsefe’nin ayrı bir okul olarak ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir. Bugün Müslüman dünyası da, benzer bir şeyi, modernite okumaları için yapmalıdır. Derinlikli bir modernite bilgisine sahip olmak ve oradan düşüncenin okullaşması aşamasına geçebilmek için Beyt’ül-Hikme benzeri kuruluşlara ihtiyaç vardır.


Facebook'ta Paylaş Tweetle